Sitemizi en iyi şekilde deneyimleyebilmeniz için çerezleri kullanıyoruz. Detayları öğrenin
Antika anahtarların İtalyan Murano camla buluşması
Eserlerde kullanılan camlar dünyadaki en kaliteli camların yapıldığı, İtalya'nın Murano adasından gelmektedir. Camlar, propan ve oksijen gazlarının karışımından elde edilen 1200°C sıcaklıktaki alevde eritilerek şekillendirilmektedir. Yapımında kalıp kullanılmayan eserler yer çekimi kuvvetinden yararlanılarak şekillendirilmiştir. Tüm desenler el ile işlenmiştir. Eserlerin her biri tek tasarımdır ve eser numaraları üzerindedir.
Anahtarlar farklı antikacılardan alınmış antika anahtarlardır. Pek çok defa kilit açmış olduklarından tercih edilmiştir. Antika anahtarla bütünleşen tek tasarım cam eserler, takı olarak kullanılabileceği gibi, koleksiyon parça olarak da saklanabilir.
Şaman inancında düğümlerin maddi ve manevi bereket getirdiğine inanıldığı için, iplerin tasarımında düğümler kullanılmıştır. Kullanılan İtalyan ipler, suya dayanıklı, yıkanabilen ve renkleri değişmeyen iplerdir.
Eser tasarımlarında 925 ayar gümüş boncuklar kullanılmıştır. Ayrıca, eser üzerinde ışıltılı görülen kısımlarda kullanılan camlar da gümüş içeriklidir.
Eserler, dış kısmı kadife, iç kısmı saten kaplı ve içerisinde saten minder bulunan ahşap kutular içerisine konulmaktadır. Kutular, eserler için özel tasarlanmıştır ve İtalyan Murano cam boncuklarla süslenmiş tül içerisinde gönderilmektedir. Tül renkleri eser renklerine göre değişmektedir. Kutular, eserlerin hikayesinin anlatıldığı broşür ile birlikte gönderilmektedir.
Sanatçı ilk kişisel sergisini 26 Nisan 2010 tarihinde “Vazodaki Gün Batımı” adıyla başkentte sanatseverlerin beğenisine sundu. Sergide vazo kolyelerle ev objesini kadın vücudunda sergilemek isterken, batan Güneş’le; tufanla birlikte kaybolan tasavvufi bilgileri kastederek Nuh Tufanı’na bir atıfta bulundu. Tasarımlarda kullandığı iplerdeki düğümlerse Şaman inancında maddi ve manevi bereket getirdiğine inanılan düğümlerdi.
İkinci kişisel sergisini “Anahtardaki Kadın” adıyla Ankara Vakıf Eserleri Müzesi’nde açtı. “Anahtardaki Kadın” anahtar üzerine çalışılmış ilk cam heykel özelliğini taşımakla birlikte, Nuh Tufanı’nda kaybolan bilgilerin kilitlerinin açılmasına ve bir doğuşa tek başına aracılık ederek bir mucizeyi gerçekleştiren Hz. Meryem’e bir atıftı.
Üçüncü kişisel Sergisi ise; “Küllerinden Doğanlar – Saraylı” adıyla TBMM Sergi Salonu Mustafa Necati Kültür Evi’nde 20 Aralık 2011 tarihinde sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Bu sergide; aldığı sanatsal eğitimlere kendi tekniklerini de ekleyerek bir ilki gerçekleştirdi ve geleneksel sanatımız olan “Tezhip Sanatı Motiflerini” 1200°C alevde cama işlemeyi başardı. Bu başarı kendisine; Kültür ve Turizm Bakanlığı Sanatçısı (Cam Sanatı) (UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Taşıyıcısı) unvanını getirdi.
Sanatçı bu sergiye adını veren eserde; antika anahtar üzerine bu defa yanmakta olan Zümrüd-ü Anka Kuşunu çalıştı. Haç simgeli anahtar üzerine tezhip motifleri çalışarak İstanbul’un Fethi’ne atıfta bulunurken, gök yüzünün simgesi olan mavi rengi tercih ederek 1200°C alevde çalıştığı tespih boncuklarının bir yönüne Arapça Allah yazarken, diğer yönüne dönüşü anlatan Çark-ı Felek (Tezhip: Merkezsel Hatai) motifini çalıştı ve esere “Başlangıç ve Dönüş Allah’adır” adını verdi. Tüm dinlerde kutsal kabul edilen 7 (yedi) rakamına da bir atıfta bulunarak; “Küllerinden Doğanlar – Saraylı” sergi davetiyesi üzerinde yer alan bu simgelerle tüm dini inançlara teklik ve birlik içerisinde yeniden küllerinden doğuş çağrısında bulundu.
Mitolojide 30 kuşun ruhunu taşıdığına ve yanarak küllerinden yeniden doğduğuna inanılan, ayrıca Güneş’e verilen ad olan Zümrüd-ü Anka; “Vazodaki Gün Batımı”nda batan Güneş’ti ve yeniden doğmalıydı. Diğer yandan yeniden doğan, yanarak şekil alan camın kendisiydi. Sanatçı 140 eserden oluşan bu sergide geçmişe bir atıf olarak farklı birçok antika parça üzerine çalışmayı tercih etmiştir. Defalarca kilit açmış olan antika anahtarlar ise “Açılsın Kapılar Artık” fikrine bir atıftır...
“MU’ya ATIF; Açılsın Kapılar Artık” sanatçının 4. kişisel sergisi, hikayenin de 4. bölümüdür. Mu kıtasının batışıyla pek çok bilgi kaybolurken Tibet ve Mısır’a saklanan tabletlerle bazı bilgilerin aktarımı rahipler aracılığı ile günümüze kadar taşınmıştır.
Tarih boyunca bilginin gereken zamana ulaşması için; belirli sınavlara tabi tutulan kişiler mabetlerde eğitilerek inisiye edilmişler ve eğitim tamamlandıktan sonra halka bu bilgileri aktarmak konusunda belli şifrelemeler kullanmışlardır. Mısır mabetlerinde kalan ve inisiye rahip olan Pisagor sırrı rakamlara saklayarak aktarırken, Orfe Mısır inisiyasyonundan sonra Yunanistan’a dönerek sırrı halkın zaten bildiği, var olan mitlere saklamayı tercih etmiştir. Aktarılan bu bilgilerin tarihi derinliği “Mu Kıtası”na kadar uzanmaktadır. Tasavvufta ise; zahiri bakış açısı değil, batıni bakış açısıdır manayı anlamayı, sırra ermeyi sağlayan…
Hintliler reenkarnasyon sırrını tekerleğin dönüşüne benzetirken, her bir dönüşü bir yaşama benzetmiş ve aydınlanma isteğini “durdurun tekerleği” sözleri ile anlatmıştır. İslamiyette cem evlerinde bulunan resimlerde ise yeniden doğuşun sırrı her yıl yenilenen geyik boynuzuna saklanarak tam da göz önüne konulmuş olmasına rağmen sadece manayı bilenler anlamıştır.
Manayı anlamaktan uzak olanlar ise zahiri bakış açılarının kurbanı olurken gerçeklerden uzaklaşmış, yanlış bilgilerle de inanç dünyasında bir kargaşa oluşturmuştur. En nihayetinde hep bahsedilen “Ahir Zaman” gerçekleşmiş yanlışlar doğru, doğrular ise yanlış olmuştur.
İşte defalarca kilit açmış olan antika anahtarlar ateşle ve küllerinden doğan camla buluşturularak tüm bu yanlış anlaşılmaların ötesinde var olan gerçeklerin açığa çıkması ve bu kirlenmişliğin yanarak yok olması, son bulması için bir sesleniş bir yakarıştır. “Açılsın Kapılar Artık”.